Türkiye çok uzun zamandan beri Orta Doğu’dan sonsuza kadar ayrılan Hristiyan göçmenler için bir köprü görevi görmektedir. 1991 yılında patlak veren Körfez savaşı ve 2000’li yılların başlarında ortaya çıkan diğer çatışmalar bu göç hareketini arttırmıştır. Türkiye’ye gelen Hristiyan mülteciler belli bir süreyi burada tamamlayarak mülteci statüsünü elde ettikten sonra Birleşmiş Milletler Ofisi ve bazı konsolosluk ofisleri aracılığıyla kendilerine sığınmacı statüsü veren Hristiyan ülkelere göç etmektedir. Bugün ülkemizin büyük fedakarlıklar ve misafirperverlik hisleriyle yürüttüğü sığınmacı politikasına ek olarak birçok kilisede de bu göçmen ve mültecilere yönelik yardım faaliyetleri ve sosyal faaliyetler yapılmaktadır; hatta bu hayırseverlik faaliyetleri sadece belli bir inanç grubuna da değil, aynı acı ve özlemlere paydaş olan herkese yöneliktir.
Bu kitap çoğu Türkiye’de bulunmuş ya da hâlâ bulunmakta olan Iraklı 20 Hristiyan göçmen ve mültecinin anılarından oluşuyor. Bu kişiler kayıtlı oldukları şehirlerden ancak belli şartlarda ayrılabiliyorlar. Bu nedenle Arapça konuşabilen din adamları onların yaşadıkları şehirlere gidiyorlar ve vaftiz, düğün gibi törenleri yerine getiriyorlar. Bu şehirlerde yaşayan bazı gençler şehirlerini nadiren ziyaret edebilen Arapça konuşan din adamlarımızdan bir ricada bulundular. Anılarının basılmasını, kendilerini misafir eden, dillerini konuşamadıkları Türkiye halkına başlarından geçenleri anlatmak istediklerini ifade ettiler. Yani bu girişim Iraklı Hristiyan mülteci gençlere aittir. Bu gençler okuyacağınız röportajları Arapça yaptılar ve bunları İngilizceye çevirerek bize baş vurdular. Biz ise bunları Türkçeye tercüme ederek yayıma hazırladık. Metinlerde okuyacağınız hayat hikayeleri gerçektir. Röportajların tamamı 2016 – 2017 yıllarında yapılmıştır. Metinlerde geçen yer isimleri gerçektir, nitekim isimler güvenlik ve kişisel verilerin mahremiyeti açısından değiştirilmiştir.
“Senelerce bir yerden başka bir yere kovulduk. Devamlı olarak beni ve ailemi tehdit ettiler. Sanki sırt çantasıyla gezen gezginler gibi olduk. Bu yüzden ülkemden ayrıldım, daha doğrusu sürüldüm. Türkiye’ye geldim. Batılı ülkeler tarafından mülteci olarak kabul edilmeyi bekliyorum. Ailemle birlikte güvenli bir ülkeye yerleşmek ve barış içinde yaşamak istiyoruz. Bu bizim tek ve büyük hayalimiz. Artık tek bir yerde, yerleşik düzende, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Kalbimin derinliğindeki tek istek budur.”